- Text Size +

22 Eylül Pazartesi


Bölüm 6


Sahibim hafta içi her sabah kalkıp para kazandığı yere giderdi. Biz ise sahibimiz dışarıdayken bize verdiği işleri yapardık. Ayakkabılarını temizlemek, küveti fırçalamak, yerleri silmek bunlardan bazılarıydı. Bugünkü görevimiz sonuncusuydu. Bunun en büyük nedeni ise dün geceden kalan,yerdeki ceset kalıntısıydı. 


Önceki gece... 


Kitabını bitirmişti. Gözlüğünü çıkarıp komodinin üstüne bıraktı. Derince esnerken dirseklerini iki yana açtı. Elindeki kitabı gözlüğün yanına bıraktı ve yatağında hafifçe doğruldu. Ayakuçlarının üstünden hevesli bir şekilde çalışmaya devam eden minik yaratıklara bir göz gezdirdi. Sahiplerinin onlara baktığını gördükten sonra işlerine ara verdiler ve birer süs köpeği gibi oturup beklediler. O da bu itaatkarlıklarını bir gülümsemeyle onurlandırdı. “Aferin” diyerek işaret parmağının ucuyla başlarını okşadı. Zarif bir hareketle bacaklarını onların üzerinden geçirdi ve yataktan aşağı sarkıttı. O anda gözü yerdeki minik hizmetkarlarına doğru kaydı. Minik fareler gibi ayaklarından uzağa, güvenli olduklarını düşündükleri alanlara doğru kaçışıyorlardı.


Derin ama bir o kadar kadınsı sesiyle konuştu:“Hadi çocuklar. Çekilin de yanlışlıkla ezmeyim sizi.” Ellerinin hareketiyle bizi ayağının altından kovaladı. İçlerinden birinin geride kaldığını gördü. Büyülenmişçesine ona bakıyordu. Kullarını böyle etkilemiş olmak bu devasa tanrıçayı eğlendirse de bunun için zamanı yoktu. Sağ ayağını hafifçe öne doğru savurup baş parmağıyla minik yaratığın kafasına vurdu. Onun için gücünün ufacık bir kısmını kullandığı basit bir hareket olsa da zavallı yaratık için karşı durabileceğinin çok üstünde bir darbeydi. Birkaç santimetre geri düşerken kafasını yere çarptı. Burnundan ve dudaklarından kan geliyordu.


“Ben daha şimdi ne dedim? Ayağımın altından çekilin dedim değil mi? Eğer bir kere daha itaatsizlik edersen sana daha büyük bir ceza vericem, böcek.”

“L-lütfen beni bağışlayın. Bir daha olmayacak”

“Senin iyiliğin için bir daha olmamasını umuyorum”


Ayaklarını yere koydu ve yataktan kalktı. Güçlü bacaklarınıesnetmek için elleriyle tavana doğru uzandı. Gözleri tekrar yere doğru indiğinde minik hizmetkarlarının yolunu tamamen açtığını fark etti. Büyük bir keyifle güldü ve banyoya yöneldi. Aynada kendine bir bakış attıktan sonra yüzünü sabunla yıkadı. Dişlerimi fırçaladıktan ve yüzüne nemlendirici keremle masaj yaptı. Banyodan çıkıp yatak odasına tekrar döndüğünde yerdeki minikleri ayakkabılarının yanında diz çökerken buldu. 

Çıkardıkları işe göz atmak için yaklaştı. Ayakkabılarını tek eliyle göz hizasına kaldırdı ve parladıklarını fark etti. Tekrar aşağı baktığında diz çökmek olanlardan bazılarının ayağına tapınmaya başladığını gördü. Bir tanesi sağ ayağının üzerine çıkmış bileğine sarılmaya çalışıyordu. İlk andaki şaşkınlığın ardından gök gürültüsünü andıran bir kahkaha patlak verdi. Tanrıçanın gülüşü yerdeki kullarının kemiklerini titretecek kadar kuvvetliydi.


“Sizi yerim ben ya!”


Bu cümle zemin seviyesinde bir gerginliğe sebep oldu. Bunu fark edentanrıçaları aptallıklarıyla daha da eğlendi. “Şapşal şeyler sizi. Sizi gerçekten yiyecek değilim. Zaten hepinizi toplasam en fazla ufak bir atıştırmalık edersiniz” diyerek bir kahkaha daha attı.

“Bi dakika... Siz beni kıskandınız mı bakim? Yataktankilerle oynayınca kıskandınız mı beni bakim? “


Kimseden ses gelmeyince hareketlendi. Önce ayağındaki maceracı minikten kurtulmak için ayağını silkeledi. Küçük şey bir anda kendini yerde buluverdi. Sonra yatağa eliyle uzanıp bıraktığı oyuncaklarını tek eliyle yakaladı. Devasa elinde tamamen gözden kayboldular. Seslerine bakılırsa ani hareket onları ürkütmüştü. Öte yandan ne kadar sahiplerine bağlı oldukları düşünülürse heyecanlanmış da olabilirlerdi.


Alaycı bir tavırlar onları azarladı: "Kesin ciyaklamayı. Küçük birer fare yavrusu gibisiniz. Biliyorum annenizi özlediniz ama sadece birkaç dakika oldu abartmayın." 

Sesleri bir anda kesilmişti. 

"Uff gerçekten biraz rahatlamak istiyorum." diye söylendi kendi kendine. Uzun süredir işiyle çok meşguldü ve bu kendilerinde bir stres birikmesine neden olmuştu. Bunu her gün yaptığı sayısız telefon görüşmelerinden ve iş mesai haricinde ışıklı makinesiyle geçirdiği saatlerden anlamak, ufak beyinli hizmetkarları için bile zor olmamıştı. 


Daha önce sahibelerinin eve karşı cinsten insanlar getirdiğine tanık olmuşlardı. Her birinin hafızasına kazınan şekilde bu çoğu zaman içlerinden bazılarının oyuncak olarak olaya dahil edilmeleriyle sonuçlanmıştı. Sahibeleri onları kullanmayı seviyordu ve evine aldığı erkeklerin de buna tanık olmaktan hoşlanmadığını söylemek zordu. Aynı şey sonsuz kat daha zayıf ve aşağı olan minikler için söylenemezdi. Bu devlerin arasında kalmak her zaman ufak sakatlıklara, hatta bazen büyük yaralanmalara neden olabiliyordu. 


İşte bu sebepten dolayı minik hizmetkarlar, sahibelerinin seks hayatının son zamanda daha sakin olmasında son derece memnunlardı. 


Elbette bu tamamen kurtuldukları anlamına gelmiyordu


"Demek anneyi mutlu etmek istiyorsunuz şekerlerim." genelde azgın olduğu zaman kullandığı çatallı sesi kullanarak elindekilerle konuştu. "Bu çok iyi... Aklımda tam da size uygun bir görev var. Ayaklarımın altında çalışırken sizi izlemek çok fena tahrik etti beni. Şimdi, buna bir çözüm bulmamız lazım. Sizce de öyle değil mi?" 


Elindeki itaatkar oyuncakları, dudukları son cümlelerden sonra afallamış gibilerdi. Dizleri üstünde durmuş sahibelerine boş boş bakıyorlardı


"Sizce de öyle değil mi!"


Ses adeta bütün odayı sallamıştı. Yerdekiler sesin şiddetinden korunmak için elleriyle kulaklarını kapattılar. Dev Tanrıçalarının elinde duran zavallılar ise buna vakit bile bulamayıp anlık bir sağırlık geçirdiler. İlk şoku atlattıktan sonra kafalarıyla onay verdiler. Sesiyle bile onlardan üstün olan bu Tanrıçanın gazabına tanık olmak istemiyorlardı.


"Çok güzel."


Sahibeleri elindekileri bırakmadan soyunmaya başladı. Üstündeki kalpli tişörtü çıkartıp yatağa bıraktıktan sonra pijama altını bacaklarından sıyırıp odanın öteki ucuna fırlattı. Onu siyah renkli külodu takip etti. Vücudu üzerinde sütyeni hariç bir şey kalmamıştı. Dolgun göğüsleri her an bu son kumaş parçasından kendileri kurtulmak üzere gibiydi. Vücudu bütün heybeti ve kutsallığıyla hizmetkarlarının gözleri önünde duruyordu. Her bir parçası sadece var olarak onlardan tapınılmayı talep ediyordu. Beyaz ve pürüzsüz teninin altında düzenli spor yapmasına borçlu olduğu kasları belirgindi. Seyretmelerine fazla zaman kalmadan hareket eden birer kuleyi andıran bacakları yatağa yöneldi. Bacak kasları devasa vücudunu büyük bir kolaylıkla taşırken geriliyordu. Zarif bir hareketle yatağına oturduktan sonra elindeki hizmetkarlarını sıkıca tutarken yerdeki hizmetkarlarına ise emrini verdi.


"Önümde diz çökün" herkes itaat etti. "Aferin. Şimdi bana doğru sürünmenizi istiyorum. Kalkan olursa sonuçlarına katlanır." herkes itaat etti. Bir bir bütün köleleri Tanrıçalarının ayak parmaklarına yaklaştı. Aralarındaki boyut farkı yakından daha da korku vericiydi. "Çok güzel. Ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Öğrettiğim gibi."


Ayaklarna tapınmaya, dillerini üzerine gezdirmeye, elleriyle ovmaya başladılar. Zekaları insanlar kadar yüksek olmasa da bu yaptıklarının sahibeleri için tahrik edici olduğunu biliyordu. Artık yaşamak istiyorlarsa bunu yapmaları gerektiğine dair O'nun tarafından şartlandırılmışlardı.


Onları izliyordu. Nasıl taptıklarını. O olmasa var olmalarının bir anlamı yoktu. O'nun için varlardı ve ölümleri O'nun için olacaktı. O'nun sayesinde varlardı ve bundan müteşekkir olduklarını belli etmek onların en büyük göreviydi. İstediği her şeyi yapmak üzere elinin altında bulunan bir grup böcek. Onundular.


Nefes alıp vermesi derinleşmeye başladı. Gözleri yavaşça yerden eline doğru kaydı. Yumruğu sıktığını farketti. Oyuncakları nefes almakta zorlanıyordu. Parmaklarını açtı ve avucunda soluklanmalarına izin verdi. Yeterince beklediğini düşündüğünde onlara hitap etti.


"Şu halinize bakın. Küçük... Savunmasız... Güçsüz... Gerçek anlamıyla avucumun içindesiniz." hafifçe gülümsedi. Aşağıda kendine tapan yaratıklara bakmadan bacaklarını iki yana araladı. Nereye bastığı umurunda değildi. Bir şekilde yoldan çekilip tekrar görev yerlerine dönecek kadar akılları vardı.


Öyle yaptılar. Ellerini ve dillerini hissetmek yüzünde bir gülümsemeye ve beyninde bir uyarılmaya neden oldu. Sol eli  Sağ elinin avucuna bakmaya devam etti.


"Ne olduğunuzu söyleyin bana."


Cevabın yine gecikmesi üzerine daha sert bir tonla tekrarladı: "Bana ne olduğunuzu söyleyin. Konuşabildiğinizi biliyorum!"


Tiz ve ürkek sesle aynı ağızdan merhamet umuduyla konuşmaya başladılar. "Lütfen yüce efendimiz... Küçük böcekleriz... Merhamet edin... Size hizmet etmemize izin verin... Sizin köleniz olmak istiyoruz..."


Duyduğu şeyler O'nu tatmin etti. "Evet... Küçük birer böceksiniz. Nasıl istersem kullanabilirim sizi. Bu konuda yapabileceğiniz tek şey merhametli olmam için bana yalvarmak. Sizden sonsuz kat daha üstünüm. Serçe parmağımın altında sizi ezebilirim. Eminim böyle bir ölüm zavallı varoluşunuzu az da olsa anlamlı kılardı."  


Gözleri tekrar ayaklarının etrafında biriken böcek sürüsüne döndü. "Hepiniz öylesiniz."


Devasa ayaklardan biri tahta zeminden yukarı doğru yükseldi. Etrafındaki hizmetkarları irkilerek geri çekildi. Tanrıçaları doğruca onlara bakıyordu. Yüzünde korkutucu bir ifade vardı. Nedenini merak etmeye kalmadan aynı ayak içlerinden birinin üzerine doğru inmeye başladı. Zavall hareket edecek vakti bile olamadan, saniyeler önce öptüğü ve okşadığı kütlenin ağırlığını bütün vücudundan hissetti. 


Diğerleri hemen o noktadan kaçışmaya çalıştılar. Geride bıraktıkları arkadaşlarının kaderi O'nun elindeydi ve bu konuda yapacak bir şeyleri olmadığını çok iyi biliyorlardı.


Şanssız adamın gövdesi ayağın tam altında kalmıştı. Kafası ise iki parmağın arasındaydı. Aralarındaki boşluktan tanrısal bir güzelliğe sahip yüzü odanın loş ışığında zor da olsa seçebiliyordu. Şehvetli bir ifadeyle ona bakıyordu.


Bu sırada yüzün sahibi, elindeki oyuncaklarında birini sütyeninden kurtardığı memesine doğru bastırıyordu. Avucu ile bütün organı kavramıştı ve küçük oyuncağı tam aradaydı. Uyarılmadan dolayı sertleşmiş meme ucu, minin yüz hizasındaydı.


"Dilini kullan" diyerek küçük kölesine emrini verdi. Ses ile ürken dişi hemen harekete geçti. Kafası kadar büyük olan meme ucunu mikroskobik boyutlarda bir köpek gibi yalamya başladı. Diğer yanda erkek olan el ile beraber aşağıya doğru tehlikeli bir yolculuğa çıkmıştı. Sahibesinin eli 10 santimetrelik bedenini sıkıca kavramış, bir mağarayı andıran cinsel organının önünde tutuyordu. Ne olacağını anladığı anda çok geçti. 


İçinde bulunduğu el onu devasa cinsel organın girişinden içeri doğru soktu. Bu hareketle senkronize bir şekilde bir inleme işitti. İçeride birkaç saniye kaldıktan sonra kendini dışarıda buldu. Tekrar içeri girmeden önce gördüğü son şey devasa kadının kendine doğru çevrilmiş yüzü olmuştu.


Aslında sahibelerinin gözleri vajina sokup çıkardığı oyuncakta değildi. Yavaş bir ritimle kendini tatmin etmeye başlarken ayağının etrafındaki köleleri, görevlerini yerine getirmeye devam ediyordu. Sağ ayağındaki hizmetkarları yere bastığında onlara hissettirdiği ölüm korkusunu üzerlerinden attıktan sonra işlerinin başına dönmüşlerdi. Altındaki böcek ise kıvranmaya ve kurtulmak için uğraşmaya devam ediyordu. Bu, O'na sadece daha çok haz veriyordu.


"Seni küçük solucan. Benden kurtulabileceğine gerçekten inanıyo musun? Hiç sanmıyorum." 


Adamın hareketliliği azalmadı. Can çekişen bir hayvan gibi kıvranıp çığlık atıyordu.


"Ayağımın altında... Ezilmeyi bekleyen bir böcek gibi. Yapacak hiç bir şeyin yok. Gidecek hiçbir yerin yok."


Sözleri ile beraber ritmi hızlanmaya başladı. Vajinasını uyarmak için kullandığı oyuncak sürtünmeden ve çarpmadan acı içinde bağırmaya başlamıştı. Elbette kulakları bunu duymuyordu bile. 


Ayağıyla yere daha fazla güç uygulamaya, ağırlığını iyiden iyiye bu uzvuna vermeye başladı. Bu, daha fazla çığlığa ve umutsuz kasılmalara neden oldu.


Ayağının altındaki solucanı yerde sürterken her hareketinde bir kelimeyi vurguladı: "Aptal... Küçük... Acınası... Böcek..."


Ritmi giderek artıyordu. Meme ucundaki köleyi bıraktı ve eliyle yatağa tutunarak dengede kalmaya çalıştı. Hayatı pahasına tutunan tutunan ve sallanan yaratığı görmek hafifçe gülümsemesine neden oldu. Daha yüksek sesle inlemeye başlamıştı.

Yaklaştığını hissediyordu. Elinin hızını artırdı. Bir yandan ayağında tapınan hizmetkarlarına bakıyordu. Gerçek bir Tanrıçaydı. Bu yatsınamazdı. 


"İsmimi bağırın köleler. Tanrıça Nazlı."


Hep bir ağızdan ismini zikretmeye başladılar. Bu düşündüklerinden de kolay olmuştu. Çünkü bu zaten hepsinin gerçek olduğuna inandığı şeydi. Kelimeler istemsizce ağızlarından dökülüyordu.


"Evet... Evet... Bana aitsiniz... Benim..."


Artık gelmek üzereydi. Ritmik şekilde elinin hareketini devam ettiriken kulakları, ismini haykıran minilerin seslerini dinliyorudu. Zevk seviyesi doruk noktaya ulaşmıştı. İnlemeleri bütün odayı sarsıyordu.


Yüksek şiddetli bir çığlık ve kaslarının kasılması aynı anda oldu. Çığlığı bütün odayı sarsmıştı. Çarşafları ıslaktı. Ayağının altındaki talihsiz yaratık ise basıncı kaldıramamış, bir üzüm tanesi gibi ezilmişti. 


Nefesi normal hızına dönmeye başlayan devasa kadın elindeki eğilip bükülmüş, cansız, küçük insan bedenini, kullanılmış bir peçete gibi iki parmağı arasında, ela renkli gözlerinin hemen önünde tuttu.    


"Zaten beş para etmezdi. İki katı büyüklüğünde penisler gördüm" diyerek kendi kendine kıkırdadı. Yatağının yanında yer alan çöp kutusuna fırlattı. Havada süzülürken cansız bedenin minik uzuvları rastgele savruldu. Tenekeden gelen hafif bir "tok" sesi duyuldu.


Nazlı kıkırdadı. "Tam isabet."


Hemen sonrasında gülümsemesi bir iğrenme ifadesine yerini bıraktı. Ayağının altındaki ıslaklığı farketmişti. 


"Iıyy iğrenç."


Hemen elinin ulaştığı komodinin üzerinden bir kağıt mendil aldı ve ayağının altındaki canlı kalıntılarını sildi. Zeminde bıraktığı leke ise karanlıkta dikkatinden kaçtı. 


Duşa girmek üzere ayağı kalktığında meme ucunda bir hareket hissetti. Orada bıraktığı böcek tutunmayı başarmakla kalmamış, memesinin üstüne çıkmıştı. Bundan etkilenen Nazlı iki parmağını cımbız gibi kullanıp küçük yaratığı yerdeki diğer kölelerin arasına bıraktı. "Anne uyumadan önce duş alırken siz de kaynaşın bakalım." dedi ve hafif bir kahkahayla kapıya yöneldi. Çıplak ayaklarından gelen ses ve sarsıntı her adımda zayıfladı.


Miniler sarsılmıştı ama sadakatlerinden en ufak kayıp yaşamadılar. O'ndan gelen O'na geri dönerdi.

You must login (register) to review.